Sosyal Medya

KÃœLTÃœR&SANAT

Bizim bir davamız var mı?

Bizim toplumun idealize ettiği, sosyal yaşantıda örnek gösterdiği bazı tarihi olaylar vardır. Mesela Fatih Sultan Mehmet tebdil-i kıyafet ederek çarşıya çıktığında, esnafın alışveriş için kendisini henüz siftah yapmamış komşularına yönlendirmesi.



Bir başka olay, okuma yazma bilmeyen Yahudi bir esnafın davasını desteklediğini iddia ettiği gazeteye abone olması. Osmanlı?da sadece padişahların değil, halkın da ahlak düzeyi yüksek bir yaşam biçimini benimsediği ve o yüzden asırlarca Dünya?ya hükmettiği kabul edilir. Yahudilerin de bugünkü egemen pozisyonlarının oluşmasında diğer bir çok özellikleri yanında davalarına sahip çıkmaları, birlik-beraberlik içinde olmaları etkili olmuştur diye düşünülür. Bu olayların gerçekten olup olmadığının önemi yoktur. İnsanlar bunları ideal bir toplumda olması gereken hasletler arasında kabul etmiş ve idealleştirmiştir.

Algıda seçicilik icabı olsa gerek, basın mensubu olarak şu Yahudi örneği benim sık sık kafamı kurcalar. Sorsanız kimse gazete ile dava arasındaki sebep-sonuç ilişkisini inkar etmez. Herkes bu Yahudiye gıpta eder. Gıpta eder de ne olur? Hiçbir şey. 70 küsûr milyonluk Türkiye?de gazete satış rakamları beş milyonu bulmaz, 4,5 milyonluk Norveç?te 3,5 milyon adet gazete satılır! Bu absürd duruma bazı sebepler gösterilir, bunların hepsi -af buyrun- martavaldır. Pahalı filan değildir, gazete dediğin bir bardak çay parasına satılır. Yahudi örneğinde görüldüğü gibi okuma alışkanlığı olmaması da mazeret değildir, adam gazeteyi alıp kenara koymaktadır. Okumaya vakit yoktur gibi bir mazeret hiç olamaz, bir sürü gerekli-gereksiz işe pekala vakit ayrılabilmektedir. Biz "paylaşım"ı seven bir toplumuz, o yüzden bir gazeteyi bir kişi alır çok kişi okur. Bakın bu biraz akla yakındır, bir gazeteyi on kişi okursa Norveç'teki kadar olmasa bile hayli sevindirici bir orana ulaşılabilir. Geçiniz efendim, yok öyle bir şey... Olsa olsa İstanbul'daki hemşehri derneklerinde vardır, onlar da sağ olsunlar kâr mı zarar mı belli değil.

Bugün Türkiye'de ulusal çapta yayın yapan bir cemaat gazetesi var. Beğenelim beğenmeyelim, cemaatin etkinliği ortadadır. Bunda acaba gazetelerinin çok satılıyor olmasının bir payı yok mudur? Üstelik "nasılsa cemaat alıyor" diye paçavra da çıkarmıyor adamlar; sol görüşlü bir ahbabımın ifadesiyle New York Times ayarında gazete oldular. Kimse "akşama kadar apartman kapılarında duruyor, kimse okumuyor" demesin. Derdimiz oku(n)mak değil, sahip çıkmak... Sonra bir başka kıytırık ulusal gazete sırf ünlü bir yazar çalıştığı gruptan kovulup da orada yazmaya başladığı için 140-150 bin satıyor şimdi.

Anlaşılacağı üzere, problem okuma alışkanlığının eksikliğinden daha büyük ve kapsamlı. O kadar ki, rahatlıkla "Bizim bir davamız var mı?" diye sorulabilir ve sorulması da gerekiyor. Trabzon merkezde Günebakış'a bir dava unsuru olarak bakılmayabilir. Nihayetinde orada her gazete Trabzon gazetesi. Fakat İstanbul ve havalisinde durum farklı. Ne kadar eski gelmiş olursa olsun, İstanbul'daki Karadenizli gurbettedir. Ne kadar zengin ve hatırlı olursa olsun, İstanbul'un gözünde Trabzonludur. Siyasal, sosyal, ekonomik, sportif taleplerde bulunduğunda asla ilk tercih olmayacaktır. Futbol fazlaca göz önünde olduğu için Trabzonspor'un başına gelenler, gördüğü muamele bu yaptığım tespite çok güzel bir örnek teşkil eder. Kamuoyunun ilk bakışta fazla gözüne çarpmayan konular da var tabiî. Daha önce bir kaç kez bahsini ettik, geçen mahalli seçimlerde İstanbul'da parti yönetimleri tarafından tercih edilen Trabzonlu aday sayısı ne kadardı? İstanbul'daki Trabzonlu nüfusunun ekonomik ve demografik ağırlığına mütenasip miydi? İstanbul?dan Trabzonspor?a yönetici adayı çıktığı bazı durumlarda bu adayın aslında İstanbul takımlarından birinin taraftarı, hâttâ kongre üyesi filan olduğu ortaya çıkar. Fakat mazeret hemen hazırdır. ?Efendim, siz bakmayın o işe. Ticari çıkarı olduğu için onlardan görünüyor.? Aman Yarabbi... Bundan büyük zillet olur mu?

Bir süre önce benzer bir vesileyle bahsini ettiğim bir olayı yeniden hatırlatayım: Görev icabı gittiğim bir yerde adamın biri Günebakış İstanbul temsilcisi olduğumu duyunca açtı ağzını, yumdu gözünü. Fî tarihinde gazetede bir haber çıkmış, muhterem bundan hiç hoşlanmamış. Bir daha da gazeteyi almamaya karar vermiş. Baktım beni dinlemeye hiç mi hiç niyeti yok, ben de kendi haline bıraktım. Kimse kusura bakmasın, bu adam ve onun gibilerinin Trabzonlulara, Trabzonsporlulara yapılan haksızlıklar karşısında, özellikle de ulusal basının kendilerine kibrit kutusu kadar yer ayırması karşısında en ufak bir şikayet hakkı yoktur. Nereden bulacaksın her haberinde gönlünü okşayan gazeteyi? Sen mükemmel bir adam mısın, her özelliğini beğeniyor musun? Hadi yazının başındaki Yahudi okuma bilmiyordu, okuma bilen Yahudiler gazetelerinde böyle bir şey arıyorlar mıydı acaba? Şu cemaat gazetesini alanlar arıyorlar mıdır dersiniz?

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.