Türk Sinemasının Efsane Jönü Cüneyt ARKIN
Çocukluğumuz onun bitmek tükenmek bilmeyen enerjisini sergileyen her filmini heyecanla izlediğimiz Cüneyt Arkın? la geçti. Bir çok izleyici sinemanın büyüsünü onunla tatdı.
? Bir millet sanatını kaybettiği zaman ruhunu kaybeder? Çocukluğumuz onun bitmek tükenmek bilmeyen enerjisini sergileyen her filmini heyecanla izlediğimiz Cüneyt Arkın? la geçti. Bir çok izleyici sinemanın büyüsünü onunla tatdı. Çünkü o tek başına bütün kötülüklere ve kötülere meydan okuyor, hepsini yere seriyordu. Tabiî ki bunlar bize çocukluğumuzdan kalan bir anı oldu. Rize belediyesi ve Yeşilay temsilciliğinin daveti üzerine ?uyuşturucuyla mücadele? konferansları çerçevesinde Rize?ye gelen ünlü sinema sanatçısı Cüneyt Arkın ile keyifli bir sohbet geçirdik. Sayın Cüneyt Arkın,O kadar esprili, o kadar tevazu sahibi bir insan ki, Türk halkının onu neden bu kadar sevdiğini ve kendilerinden biri gibi kabul etiğini daha iyi anlamış olduk. Sayın Arkın? la Yeşilay ile birlikte yürüttüğü kötü alışkanlıklarla ilgili mücadeleyi, Türk sinemasının dünü ve bu gününü, onun döneminin gençliğini ve bugünkü gençliğin arasındaki farklılıkları ve ailelere gençlerin kötü alışkanlılıklardan korumada ne gibi görevler düştüğünü konuştuk. |
Sayın Arkın, Yeşilay?ın davetlisi olarak Rize?ye geldiniz. Yeşilay çalışmaları hakkında bilgi verir misiniz?
?Yeşilay bu yıl atağa kalktı. Çok sağlam bir ekip kurdu. Bir yerlerden de para buluyoruz. Yeşilay?ın bu çalışması benim çalışmamdan kat kat üstün. Örneğin bir çocuğun belli sıkıntıları var. Yani boş zamanlarında belli yerlere gidiyor. Tanımadığı insanlarla dostluk kuruyor. Yeşilay?ın şöyle bir yöntemi var. Gence diyor ki,? Çocuğum gel sana senin en rahat spor yapabileceğin, sanat etkinlikleri, sosyal etkinlikler için bir yer ayarlayayım. Evine yakın bir yer gösteriyor. Eğitmede, bilgilendirmede sadece söz değildir. Görsel araçlarda var. İnternet sitelerinde gençlerin devamlı beynini yıkama anlamında, zihnine yer etme anlamında çok başarılı. İnternet siteleri nedeniyle de çocukların bu işe katılmalarını sağlıyorlar. Benim bir başarım o oldu. 20 küsur hatta şimdi 30 a yakın alkol ve uyuşturucu ile mücadele derneği kurdu gençler. Yani gençler bu işe katılıyor? Bu günkü konferans hakkında neler söyleyeceksiniz? ?Geziyoruz, gençlerle tanışıyoruz. Birbirimizi tanımak anlamında Bilgilerimizi aktarıyoruz. Mesela bizim buraya gelmemizin önemli bir amacı da burada Rize?de Yeşilay şubesi kurmak istiyoruz. Bunun için hem basından hem yetkili ve yetkililerden de yardım istiyoruz. Buna halk dahil olmak şartıyla. Bunu sizin aracılığınızla duyurursanız çok mutlu olurum. Yeşilay güçleniyor dedik. Elbette güçleniyor. Yeşilay?ın güçlenmesi için diğer sivil toplum kuruluşlarının, belediyelerin ve özellikle insanların bize destek vermesi gerekir. Alkol, sigara ve madde bağımlılığı gibi zararlı alışkanlıklar gittikçe yaygınlaşıyor ama ne mutlu bize ki, hala kullanmayanların sayısı kullananlardan çok daha fazla. Ama yaygınlaşma hızına baktığımız zaman çok çabuk yayıldığını görüyoruz. Başta aileler olmak üzere b u yüzden hepimizin bir şekilde bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi bu konuya sahip çıkması lazım. Tüm insanları hepinizi Yeşilay?a destek olmaya çağırıyoruz? Cüneyt ARKIN ile arkadaşımız Dilek ASLAN görüştü Anne babalara ne söylemek istersiniz? ?Onlara en iyi eğitimi verin. İyi bir eğitim alan genç kendini uyuşturucu, alkol ve sigaranın zararlarından korur. Gençleri alkol ve uyuşturucudan korumada en büyük görev anne ve babalara düşüyor. Benim oğlum kullanmaz düşüncesi çok yanlış. Çocuğunuz adımını evden dışarı attığı andan itibaren ne yaptığını bilmek zorundasınız. İki çocuk büyüttüm, eve geldiklerinde kokluyordum. Alkolün yenemediği hiçbir beden yoktur. Bir arkadaşınız, size ?Bir kadehten bir şey olmaz? diyorsa, o aslında sizin arkadaşınız değildir. O bir bardak bira belki de hayatınıza mal olabilir. Alkolün yenemediği hiçbir beden yoktur. Uyuşturucu öldürüyor, alkol ise süründüre süründüre öldürüyor. Alkol öyle gizli, sinsi bir düşmandır. Bir yudum alkol 400 beyin hücresini öldürüyor. Yoğun çalışma temposu nedeniyle 40 yaşlarımda bende uykusuzluk başladı. Önce bir kadeh alırsam uyuyabilirim diye düşündüm. Ama bu kadehler daha sonra arttı. İçmeye devam etseydim, bugün ya akıl hastanesinde ya da mezardaydı? Bu günkü sinemayla sizin zamanınızdaki sinemayı değerlendirirsek ne söylersiniz? ?Bana 125 yaşındaki adam ne dedi biliyor musun? ?Senin filmlerinle büyüdüm? dedi. Ben sinemaya başladığımda siyah ?beyazken Türkiye?nin nüfusu 30 milyon idi. Aşağı yukarı 15 milyon insan bir sezon Türk filimi izlerdi. Yani Türk insanının değerlerini alçak gönüllüğünü, yardımlaşması, dayanışması, komşuluk ilişkileri, mahalli ilişkileri bunu karakter oyuncularımız çok iyi canlandırdığı için Türk sineması toplumumuzda o zaman Türk insanında var olan değerleri canlı tutardı. Maddi-manevi hem düşünsel hem duygusal o değerler izleyicide bir birleşme yaratırdı. Toplum o dönemlerde çok parçalanmamıştı. Fark ederseniz Türk sineması olmayınca toplum dağılıyor. Türk sinemasının verdiği o güzel şeylerle beslenmiyor. Medya ve dizi filmler bu dağılmayı da biraz pekiştiriyor sanki? TV kanallarında birçok dizi var. Bu dizilerin insana getirileri ve götürüleri nelerdir sizce? ?Sadece dizi değil, televizyonlara e bakın bir sanat programı var mı, haberlerde öyle. Türk sinemasından alırlarsa hikâyeleri dizilerin içinden iyileri çıkıyor. Örnek verecek olursam ?yaprak dökümü? gibi. Onlar tutuyor ama onun yanında bu işi çok sorumsuzca yani Türk insanına zarar verir mi, vermez mi kaygısı olmadan raiting ve para kazanmak adına yapılan da var. En kötüsü Türkiye?de sanat meta haline geldi. Sanat alınır satılır hale geldi. Yani bir sanat bir ülkede alınıp satılır bir mal haline geliyorsa ? bir millet sanatını kaybettiği zaman ruhunu kaybeder? Çok kötü Türkçe kullanılıyor. Her dizide mankenlerin özellikle cümleler ?ya? ile başlıyor, ?ya? ile bitiyor. Benim Türkçemin ekler türettiğiniz zaman 600 bin kelimesi vardır. Bir ?yol? kökünden aşağı yukarı 25 tane kelime türetilir? 80 li yılların gençliğiyle şimdiki gençliği karşılaştırırsak neler söylersiniz? ?80 li yıllar kötü bir dönemdi Türkiye için. Göçler, sosyo-kültürel yapımızı altüst etmiştir. Birde batıya bütünleşmek meselesi, ?anayasayı delmekle bir kere bir şey olmaz?, ?benim memur işini bilir? söylemleri gibi ahlaki değerlerde bir şeyler oldu. Türk sinemasının en kötü olduğu odur. Seks ve arabesk konulu filmler çekilmiştir o dönemde. Bir milletin bölüp parçalamak için önce dilini elinden alıp sonra kültürünü yozlaştıran Avrupa ülkeleri ve ABD, artık savaşları topla tüfekle yapmıyor. O ülkenin geleceği gençlerin kafalarını karıştırıp medyayı da yönlendirerek ülkenin aydınları olara bilinen üniversite profesörlerine yalan söyletiyorlar. Sözüm ona bu profesörler halkı kandırıp yalan söyleyerek yabancı kökenli büyük firmaların para ile danışmanlığı yapıyorlar. Bugün üniversiteyi bitirip işsiz gezen gençlerimizle uğraşacağına, kaynana gibi programlarla halkı uyutuyor, gençliğin sorunlarına Bir ailede sevgi, şefkat çocuklarına karşı ilgi varsa o gençler uyuşturucuya bulaşmayıp alkol kullanmıyor. Hatta sigaraya bile yan gözle bakmıyor. Onun için ailelerin çocuklarının kiminle arkadaşlık yaptığına çok iyi bakmaları gerekiyor. Uyuşturucuya, sigaraya ve alkole başlamada yüzde 95 etken arkadaş ortamıdır. Çocuklarınız kuş gibi. Fazla sıkarsanız ölür, serbest bırakırsanız uçar gider. Alkol batağına düşen gençleri gördükçe yüreğim sızlıyor. Bugün Türk gençliğini zenginlik, şöhret, kolay yoldan para kazanma, milli ve manevi değerlere saygıdan mahrum etme politikası uygulayan yabancılar uygulamalarında başarıya ulaşmak üzereler. Ancak bu kadar baskıya rağmen pırıl pırıl bir gençlik yetişiyor. Onları koruyan atalarından gelen genler. Yani DNA ları. Tarihini bilmeyen gençler kim olduğunu nerden geldiğini bilmeden ortada kalıyorlar. Tarihinden dilinden uzaklaştırılan gençlerin kültürsüzleştirip ulusal bilinci de elinden alınınca ortaya marka düşkünü, jöleli saçlı, umursamaz saygısız duyarsız acımasız bir gençlik çıkacak. Bu ülkemizde yavaş yavaş yaşanmaya başladı. Bugün İstanbul?da Türkçe tabelalar kaç tane kaldı soruyorum size ? Son 4 yılda ?Kurtlar vadisi? gibi diziler yapılıyor ve çok izleniyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz. Cüneyt Arkın filmlerinin yerini bu dizimi aldı? ?O dizide ne var, bir adam silahını alıyor. İstediğini yapıyor, vuruyor, dövüyor. Emrettiği zaman her şeyi yapabiliyor mu, insana saygı, sevgi, şiddetin manasını bilemeyen bir genç buna özenir mi, özenmez mi? Benim zamanımda benim filmlerimden esinlenerek izleyiciler ata binmeye özenirlerdi. İlk çıkışımda o çok önemliydi. Bir derin devlet vardı. Siyasetçisi, mafyası, araba kazaları, yakalanmalar falan. Yani Türk halkı derin devlet diyor ama arkada bir takım şeyler oluyor.Arabalardan silah çıkıyor, kırmızı pasaport ne bileyim bir takım babalar, şunlar, bunlar, MİT te şurada çalışıyor, her güç ellerinde falan. Ama bir süre sonra bitti? Yeni bir çalışmanız var mı? ?Bir tane eğitimle ilgili var. Öğretmenler gününe yetiştirecektik yetiştiremedik. Konusu Türkiye?de eğitim düzeni ve öğretmenlerimiz. Bizim çocuğumuzun öğretmeni pazarcılık yapıyor. Yani on öğretmenin dördü beşi dışarıda çalışıyor. Öğretmenlerin öğrencilere karşı bir çekinme var. Müfredatta ders neyse onu veriyor onu da öğrendi, öğrendi öğrenmedi düşünmüyor daha? Siz aynı zamanda Tıp doktorusunuz. Neden doktorluk görevinizi yapmadınız da sinema sanatçılığını tercih ettiniz? ?Doktorluk mesleğinin yeri asla tartışılmaz. Ama Türk sinemasına hizmet ederek en az doktorluk kadar gururlu ve sorumluluk isteyen bir iş. Belki bugün bir doktor olarak karşınızda olsaydım bu konuya bu kadar önem vermezdiniz. İnanıyorum ki bir doktordan daha etkili bir yere sahibim. Bu şartlarda beni daha iyi anlıyor ve anlattıklarımı daha iyi anlıyorsunuz?
Cüneyt Bey son olarak bizlere ne söylemek istersiniz? ? Çektiğim dizileri ve oynatma süresi olarak ortaya koyduğumuz zaman aşağı yukarı 5 sene eder. Yani ben 5 sene çalışmışım.25 sene beklemişim. Bu insanın ruh yapısını alt üst eden ve hiçbir işe yaramayan bir zaman kaybı. İşte ben o zaman kaybını ben film çekmek yerine kitap okuyarak, yazarak, konuşarak çok şey kazanabilirdim. Üstelik bu kadar hız ve acelelik içinde bana yakışmayan filmlerde yaptım. Öyle oldu ki, bir haftada bir film bitirdim. Hem yönetmendim, hem senaryo yazardım, hem de oynardım. Ben yazı, şiir, hikaye yazmaya başladığım zaman arkadaşlarım vardı. Cemal Süreya, Turgut Uyar olsun. Onlara ben her zaman kahraman gözüyle bakmışım. Çünkü ekmek paralarını kalemleriyle çıkaracak kadar dayandılar. Ben galiba işin biraz kolayına kaçtım. Ama bunu fark bile edemedim. Çünkü bana fark etme zamanı ve fırsatını tanımadılar. Ve gele gele bu günlere geldik. Ama çok mutluyum o dönemin sinema yazları ve eleştirmenleri hakkımda tek bir şey yazamadılar ama Türk halkı gerçekten çok şey yazı. Türk halkına çok teşekkür ederim?
|
Henüz yorum yapılmamış.