Sosyal Medya

GÃœNCEL

Yılbaşı: Durduğumuz yere göre değişen zamanın ölçüsü

Bu aksam ve Yarın dan sonra sadece hristiyan ve kapitalist dünya değil, dünyanın çok büyük bir kısmı da, Gregorian takviminin milâd’ı, yani Hz. Îsâ Mesih aleyhisselâm’ın doğumunu esas alan bir numaralamasına göre, 2020’nci yıla girmiş olacak.



 



Yarın akÅŸam, sadece hristiyan ve kapitalist dünya deÄŸil, dünyanın çok büyük bir kısmı da, Gregorian takviminin milâd’ı, yani Hz. Îsâ Mesih aleyhisselâm’ın doÄŸumunu esas alan bir numaralamasına göre, 2020’nci yıla girmiÅŸ olacak.. (Gerçi, Katolik Hristiyanlar 24 Aralık gününü esas alırlar, Ortodoks Hristiyanlar ise, 7 Ocak gününü kutlarlar. Milâd, bilindiÄŸi üzere, arab dilinde ‘doÄŸuÅŸ’ mânâsında olup, mevlîd kelimesi de aynı kökten gelir.)
 
Biz Müslümanlar Baqara Sûresi-285. âyeti hükmü gereÄŸince, ‘Enbiyaullah (Ä°lâhî Peygamberler) arasında bir fark gözetmeyiz’. Bu açıdan, Hz. Peygamber’in (S) velâdeti için kutlamalarda bulunulduÄŸu gibi, Hz. Îsâ’nın velâdet yıldönümü dolayısiyle de kutlamalarda bulunabiliriz.
 
Bizim hassas olmamız gereken konu, bu kutlamaların Enbiyaullah’ın ÅŸânına uygun ve onların elinden sunulan ilahî ölçülerin çerçevesi içinde olmasıdır.
 
Ama, yazık ki öyle olmuyor ve her yılbaşı gecesi olduÄŸu gibi yarın gece de dünyanın büyük bir bölümü yine bir tımarhaneyi, ya da ahırından boÅŸanmış dört ayaklıların çılgınca dışarıya fırlamalarını hatırlatan gülünç ve iÄŸrenç manzaralarla dolup taÅŸacak.
 
Halbuki, yeni yılın baÅŸlaması adına yapılan çılgınca kutlamaların ezelden ebede akıp giden ve dünyanın güneÅŸ etrafındaki bir tam dönüÅŸünü esas alan hesapların ezelden ebede akıp giden zaman nehri içinde hiçbir yeri yoktur. Çünkü, Yüce Hâlîq’ın (Yaratıcı’nın) halkettiÄŸi ve ezel dediÄŸimiz zamandan, takdir edeceÄŸi zamana kadar sürecek olan bir akıştır bu.
 
Ama bu hadiseyi Hristiyan dünyası, Hz. Îsâ’nın rûhunu da muazzeb edecek olan bir anlayışla, kendi materyalist, bohem, hedonist, zevkperest ve afrodiziyaks yaÅŸayış düzenini, baÅŸka dünyalara da dayatmakta ve dünyanın geri kalan kısımları da büyük çapta bir gönüllü kölelik teslimiyetiyle onlara ayak uydurmaya çalışmaktadır.
 
Bu dayatmaya direnen toplumlar yok deÄŸil..
 
Meselâ, Yahudiler, ÅŸimdi Ä°branî takviminin 5781. yılındalar.. Onların yılbaşı Roj AÅŸana ismi taşır.
 
Ä°ran’da da Åžah zamanında 2500’leri bulan ÅžehinÅŸahî takvimi kullanılıyordu, 1935’lerden beri. Amma Hicrî-Åžemsî takvime göre 1357’de (miladî-1979’da) Ä°slâm Ä°nkılabı gerçekleÅŸtiÄŸinde, 2537 yılında olan Åžahlık rejimi devrilmiÅŸ ve Ä°ran yeniden Hz. Peygamber’in (S) Mekke’den Medine’ye Hicret’ini baÅŸlangıç kabul eden Hicrî Takvim’e dönmüÅŸtür.
 
Åžimdi, Ä°ran’da 365 günlük GüneÅŸ yılını esas alan Hicrî-Åžemsî takvimi de kullanılıyor, -ki ÅŸimdi 1398’inci yılında-; hem de 354 günlük Ay Yılı’nı esas alan Hicrî-Qamerî takvim.. Ki, ÅŸimdi 1441 yılıdır.
 
Arap ülkeleri ve diÄŸer Müslüman coÄŸrafyalarında da büyük çapta, milâdî takvim kullanılıyor; Osmanlı’nın son yarım asrında baÅŸlayan bir aÅŸağılık kompleksiyle.
 
Kendi özel takvimlerini kullanan Uzak ve GüneydoÄŸu Asya ülke ve kültürleri de vardır.
 
Müslümanların takvimi ve birçok ibadetleri Qamerî- Ay Yılına göre hesaplandığından, miladî takvimin GüneÅŸ Yılından farklılıklar tabiî olarak yaÅŸanır. Bilmeyenler meselâ, ‘Ramazan niçin her yıl 10 gün geriye geliyor’ gibi sorular da sorar. Halbuki, Ay Yılı takvimi sâbit kabul edilse, o zaman, GüneÅŸ Yılı takvimi deÄŸiÅŸken olur ve meselâ, ‘O yıl Ramazan, yaz aylarına denk gelmiÅŸti’ yerine, o cümle, ‘O yıl yaz, Ramazan’a gelmiÅŸti..’ ÅŸeklinde olurdu.
 
Yani, durduÄŸunuz yere göre deÄŸiÅŸen bir zaman ölçüsü.
 
Bu yüzden, özellikle de, ‘Dûvel-i Muazzamana’/ Büyük Devletler’ denilen emperial güçlerin zevk dayatmasıyla Tanzimat Dönemi’nden itibaren, AvrupalılaÅŸma aÅŸkı ile tutuÅŸan ‘mustaÄŸrib’ (garb tutkunu / meftûnu veya çarpılmışı) okur-yazar sınıflarımız içine düÅŸtükleri aÅŸağılık kompleksi ile frenk takvimini kullanmaya baÅŸlamışlardı. Ziyâ PaÅŸa boÅŸ yere demiyordu, ‘Mösyö-Pardon diyerek eylersen, feth-i kelâm (söze baÅŸlarsan)/ Denilir her sözüne, aynı kerâmet gibidir.’
 
Yani, 1925’lerde yapılan ‘takvim devrimi’, yarım öncesinden fiilen kabullenilmiÅŸti. O yapılan, ‘Ölüyü bir daha öldürdük!’ der gibi bir ÅŸeydi. 
 
 
Müellif: Selahaddin E. ÇAKIRGÄ°L / Star

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.