KÜLTÜR&SANAT
Osmanlı'da padişahlar neden yabancı kadınlarla evlenmeyi tercih ederdi?
Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş yıllarında padişahlar Söğüt çevresindeki Türk beylerinin veya Şeyh Edebali gibi tarikat büyüklerinin kızları ile evlendiler. Komşu Bizans tekfurlarının (derebeylerinin) ya da Sırp ve Bulgar krallarının kızlarını da alıyorlardı ama bu evlilikler duygusal olmaktan öte hissi siyasi idi. Bunlar içinde en tanınmış olanı asıl adı “Holofira” olan Yarhisar Tekfuru’nun kızı olan Nilüfer Hatun’dur. Orhan Gazi’ye Gazi Süleyman Paşa ve Sultan Murat Hüdavendigar gibi iki aslan parçası doğurmuştur.
Follow @dusuncemektebi2
Osmanlı Devleti kuruluş sancılarını atlattıktan sonra, padişah eşlerinin 14. yüzyıldan başlayarak Karaman, Candar (İsfendiyar), Dulkadir, Germiyan gibi Anadolu Türkmen hanedanlarını prenseslerin içinden seçilmesi çoğunluğu oluşturmaya başladı. Fakat bu evlilikler de siyasi amaçlıydı. Osmanlı padişahları böylece akrabalık bağı kurarak diğer Türk beylikleriyle ilişkilerini güçlendirmeye ve hatta bu beyliklerden miras yoluyla toprak elde etme amacını güdüyordu. Osmanlı padişahlarının Türk beyliklerinden aldığı prenseslerle evlenmesinin stratejik nedenleri de vardı. Böylece İsfendiyaroğulları’ndan kız alarak Trabzon Rum İmparatorIuğu’na ve Akkoyunlulara karşı, Germiyanoğulları’ndan kız alarak Karamanoğulları’na karşı, Dulkadiroğlularından kız alarak ise Memlûkler’e karşı dost, akraba bir beylik sayesine bir savunma hattı oluşturmuş oluyorlardı.
Fakat bu dönemde Bizans imparatorluk prensesleri, Sırbistan prensesleri ile de evlenmeler de devam ediyordu. Yıldırım Beyazıt’ın ve II. Murat’ın Sırp prensesi zevceleri ünlüdür. Bunlar hem Hıristiyan kalmışlar, hem de Sırbistan’daki Türk siyasetinin kudretli destekleyicisi olmuşlardır. Hatta Fatih Sultan Mehmet, “validem” diyerek hitap ettiği üvey annesi Prenses Mara’yı, Balkanlar’daki siyasi sorunlara karşı başarıyla kullanmıştır.
Görüleceği üzere Osmanlı’nın ilk dönemlerinde padişahların yabancı kadınlarla evlenmesinin temel nedeni devletin topraklarını korumak ya da daha da genişletmek amacını taşıyordu. Bu evliliklerin neredeyse tamamı siyasi amaçlıydı. Ama yine de padişahların evlendiği kızların çoğunluğu Türk kökenliydi. II. Selim’den önceki ilk 12 padişahın -I. Murat hariç- anneleri Türk asıllı iken, II. Selim’den başlayarak tahta geçen hiçbir padişahın annesi Türk asıllı değildir. Annesi Türk asıllı olan son padişah Kanuni Sultan Süleyman’dır.
Fatih Sultan Mehmet’in iktidarı ile haremde devşirme sistemi başladı ve bu sistem Osmanlı İmparatorluğu yıkılana kadar sürdü. Padişahlar Türk kızları ile evlenmeyi bıraktılar. Bu yeni sistemde cariyeler ile nikah kıymasına da gerek yoktu. Çünkü İslam hukukunda kölelik kurallarına göre cariyeler padişahın malı idi ve istediği gibi tasarruf etmekte serbestti. Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanatı ile birlikte, eskiden tek tük olan, daha doğrusu çocuk doğduğu zaman başvurulan cariye ile evlenme yaygınlaştı; hatta tek kaynak durumuna geldi. Yalnızca Genç Osman (II. Osman) bu geleneğin dışına çıkarak Şeyhülislam Esad Efendi ve Pertev Paşa’nın kızları ile evlendi. Şunu belirtmek gerekir ki, hareme alınan cariyelerin kökenleriyle hiç bir ilgisi kalmamış, her bakımdan Türkleşmişlerdir. Hemen hemen hepsi anadillerini unutmuşlardı. III. Mehmet’in annesi bir İtalyan asıllı olan Safiye Valide Sultan, anadilini unutmayan ender padişah eşlerinden biridir. Keza doğruluğu kanıtlamasa da, ilk kez 1931 tarihli Fransız “İllustration” dergisinde yer alan bir iddiaya göre II. Mahmud’un annesi Nakşidil Sultan ölüm döşeğindeyken asıl dinine dönerek Hristiyan olarak ölmek istediğini oğluna söylemiş; annesinin son arzusunu kırmak istemeyen İkinci Mahmut İstanbul’daki Capucin rahiplerinin reisi olan Aleksi d’Arras adlı bir papazı saraya davet ederek annesinin bu isteğini yerine getirmiştir.
Padişahların Yabancı Kadınlarla Evlenme Nedenleri
Peki Anadolu beylikleri ortadan kalkınca ve Osmanlı Devleti düşman ülkelerden çekinmeyecek kadar güçlenince neden padişahlar Türk kızları ile evlenmediler? Özgür Türk kızları yerine eşlerini hareme alınan cariyeler arasından seçmeye başladılar?
Daha önce belirtiğimiz gibi padişahların Türk beyliklerinin ya da Hristiyan tekfurların soylu kızlarıyla yaptıkları evlilikler aşk evliliğinden öte siyasi evliliklerdi. Oysa Fatih döneminde bu beyliklere ve tekfurluklara artık son verilmiş; akrabalık bağıyla sınırları genişletmenin, yeni toprak kazanmanın olanağı kalmamıştı. Bu durumda padişahların siyasi evlilik yapması gibi bir durum ortada kalmamıştı. Ama bu durum yine de padişahların neden Osmanlı’daki Türk kızları ile evlenmediğini açıklamaz.
Padişahların Türk kızları yerine yabancı kızlarla evlenmesinin ikinci ve asıl nedeni ise akrabalık bağı ile nüfuz kazanacak Türk ailelerin, bu nüfuzlarını kendi çıkarları için kullanma olasılıklarından duyulan korkuydu. Nitekim Fatih Sultan Mehmet, Osman Gazi’nin soyundan sonra Osmanlı’da en güçlü aile olan Çandarlı ailesinden gelen başvezirini saltanatın bölünmezliği ve mutlak egemenlik ilkesi uyarınca, giderek nüfuz kazandığı için hiç tereddüt etmeden öldürtmüştü. Bir padişahın tanınmış bir aileye üye Türk kızıyla evlenmesinin böyle kötü bir sakıncası vardı. Kısa süre içinde, şurada ya da burada, padişahın anne tarafından nüfuz kazanmış akrabaları türeyecekti. Gerçi ana tarafından nesebin değeri yoktu. Hakanlık kanı baba tarafından geçerdi. Ama doğal olarak ana tarafından akrabalar Saray’a doluşacak, önce kişisel sonra siyasi isteklerde bulunacak, istekleri yerine getirilmeyenler, kan bağına ve padişahın akrabası olmakla kazandıkları nüfuza güvenip entrikalara girişecek, bu entrikalar kanlı olabilecek, devlet güvenliği, bütünlüğü sarsılacaktı. Belki Osmanlı hanedanlığına rakip başka bir hanedanlık bile türeyebilirdi.
Bunun en büyük örneği Avrupa’ydı. Avrupa “Veraset Savaşları” adı verilen hanedan akrabalıkları kavgalarıyla harap oluyor, koskocaman ülkeler bu yüzden el değiştiriyordu. Osmanlı haremi de bu tür entrikaları ile ünlüydü. Padişahın akrabaları, mutlaka akraba oldukları şehzade lehine entrikaya girişeceklerdi. Oğlunu tahta geçirmek için, Osmanlı’da hiçbir akrabası olmayan Hürrem Sultan’ın çevirdiği entrikaların Osmanlı’ya ne kadar pahalıya patladığı düşünülecek olursa, güçlü ve tanınmış bir Türk beyinin kendi gücünü de kullanarak bu entrikalara girmesi durumunda sonucun ne kadar ağırlaşabileceğini kestirmek mümkündür.
Uzun yıllar boyunca hareme birçok farklı ulustan insanlar getirildi, padişah anneleri birçok farklı ulustan oldu. Ancak 1730’dan saltanatın sonlarına kadar tahta geçen padişahların annelerinin hepsi Çerkeş, bir ikisi Gürcü, yani Kafkas asıllıdır.
Henüz yorum yapılmamış.