Trabzon
Su Ekosistemin De Hakkıdır
Karadeniz Doğa Koruma Federasyonu Başkanı Kenan Kuri çevrecilerin enerji yatırımlarına karşı olmadığını, çevreye verilen zararlara karşı olduğunu söyledi.
İlk söz hakkını çevrecilere verdik. Doğu Karadeniz bölgesinde yaptığı çalışmalar ile duyarlılığını gösteren Karadeniz Doğa Koruma Federasyonu Başkanı Kenan Kuri HES?ler ile ilgili çok önemli bilgiler verdi. Bugün HES?leri çevreye verdiği veya verebileceği zararlar üzerine bir söyleşiyi okuyacaksınız?
M. MERMERTAŞ: Artan nüfus ve gelişmeye paralel olarak enerji açığı günden güne artmakta olduğu her kesim tarafından bilinmekteyken, çevreciler niçin ülkemizin enerji politikaları kapsamındaki yatırımların karşısındalar?
K. KURİ: Ülkemizde kurulu gücümüzden daha çok enerji ihtiyacımız doğduğu 1930?lı yılların sonundan bu yana 60-80 ihtilalı arası hariç gelecek projeksiyonlu hiçbir enerji politikası planlanmamıştır. 1961 Anayasası ile kurulan Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) sayesinde o dönem başta enerji olmak üzere ulusal çıkarları gözeten uzun vadeli politikalar uygulanmaya çalışıldı. Diğer dönemlerde ise özellikle de 12 Eylül sonrası tüm hükümetler küresel güçlerin dayattığı enerji politikaları uygulanmıştır. Sorunun iskeleti budur. Eğer geçmişte geleceğe yönelik uzun vadeli enerji stratejilerimiz planlansaydı bugün birçok şeyi tartışmıyor olacaktık.
Bilinenin aksine çevreciler enerji yatırımlarına karşı değildir. Doğa ve çevre duyarlıların oluşturduğu örgütler enerji alanında çalışan kuruluşlar olmadığı için, enerji çeşitleri arasında taraf olmaktan öte, enerjinin üretimi, nakli ve tüketimi sırasındaki doğaya verilebilecek zararları engellemeye çalışmaktadırlar. Bu konuda Nükleer Santral gibi kökten reddettiğimiz teknolojiler dışında HES, Rüzgâr ve Güneş enerjisi teknolojilerine de eşit bir şekilde, uygulama alanı ve uygulama şekli, doğaya verebileceği zararlar konularında duyarlılık göstermekteyiz. Doğal ve stratejik zenginliklerimize sahip çıkmak her yurttaşın asli görevidir.
M. MERMERTAŞ: HES?ler temiz enerji kapsamında değil midir?
K. KURİ: Biz doğa duyarlılar yenilenebilir enerjiye evet derken doğanın da yenilenebilir kalması şartını koymaktayız. Bir enerji yatırımının yenilenebilir olarak kabul edebilmek için doğanın kendini yenilemesinin önüne geçmemesi gerek. Bu nedenle doğada sürekli ve kalıcı zararlar verdiği gerekçesiyle, aslında temiz enerji sınıfında sayılan HES yatırımlarının özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi?ndeki vadilerde yapılan ardışık şeklinin temiz enerji olarak kabul görülmesi olası değildir.
M. MERMERTAŞ: Burada kamuoyu şu soruyu sorar: ?Boşa akan suları değerlendirmek hiç mi olası değil?
K. KURİ: Kamuoyunun sadece bir kısmı tarafından tekrarlanan ?Boşa akan dereler? sözünü üretebilmiş aç gözlü sermaye ?temiz hava?nın havada boşuna durduğunu söyleyebilir mi? Su, ne boşa akar ne de gökyüzüne boşuna uçar. Akarsular denizlere ulaşırken canlılara yaşam sunarlar ve medeniyetler kurarlar. Karadeniz?in tüm yerleşimlerini yanlarından akan akarsular kurmuştur. İnsanlar sadece akarsuların getirdiği nimet ve medeniyetle yaşamlarını sürdürmektedirler. Suyun bereketi olmadan bu yerleşimler olmazdı. Şimdi bu suya bakıp boşuna akmış demek tarihe ihanettir. Kaç megavatla bir şehir kurabilirsiniz? Kaç megavatla medeniyet kurabilirsiniz? Suyun yaşama, doğaya ve kültürlere katkısının ölçüm birimi megavat değildir. Olamaz da.
M. MERMERTAŞ: Yani su akacak Türk bakacak?
K. KURİ: Suyun akması kadar doğal ne olabilir ki? Akarsular gezegenimizin atardamarlarıdır. Gezegenimiz yaşamını su döngüsüyle sürdürmektedir. ?Su akar, Türk bakar? sözü son zamanda HES karşıtlarını küçümsemek için tekrarlanır oldu. 2 miyar insanın suya hasret olduğu dünyada -ki, bu rakamın bu yüzyıl sonunda 3 milyarı aşacağı öngörülüyor- suyun akması bir nimettir. Bu nimet neden küçümseniyor? Suyun akması mı suç? Akan suya bakmak mı? Yaşanılan küresel iklim değişikliği evresinde öyle bir dönemdeyiz ki, susuz kalmamak ve suyun akması, Türkün bakması için dualar edeceğimiz, keşke su aksa da biz de baksak diye yakınacağımız günler çok yakın.
Çevreciler Aşağılanıyor
M. MERMERTAŞ: Çevrecilerin son dönemlerdeki aşağılanması, özellikle de karar vericiler tarafından baskı altına alınması hakkındaki görüşleriniz neler?
K. KURİ: Bu küçümseme sürecinde bazen, ?bir takım tipler? olduk. Bazen ?işi gücü olmayan adamlar? Bazen ?vatan haini?, bazen de ?yabancı şirketlerin adamları? olduk. Bütün bunlara rağmen sık sık aşağıladıkları çevrecilerle aynı sıfatları onlar da -farkında olmadan- üstlendiler hatta ?Çevrecinin Daniskası? bile oldular. Aslında ?daniska?nın bu topraklardan olmayan, ithal şey anlamına gelen bir tanım olduğuna bakarsak, çevrecilerin daniskası olmalarına da şaşırmadık.
HES? lerin Yaşamsal Maliyeti Hesaplanmıyor
M. MERMERTAŞ: Nedir HES?lerin bölgemizdeki olumsuz etkileri?
K. KURİ: Değindiğim gibi; Sorumsuz siyasi iktidarlar, küresel güçlerin dayattığı politikalarla ülkede olduğu gibi bölgede de uygulanan yanlışlar zincirine yeni halkalar ekliyor. Kıyılar ve kıyı ekosistemlerinin önce yapılaşmalara son olarak da Karadeniz sahil yoluna kurban edilmesiyle başlayan süreç sosyal devlet anlayışını dışlayan politikalarla özelleştirilen enerji üretimi ve madencilik ile bölgedeki doğal ve kültürel mirasın yağmaya açılmasıyla devam ediyor.
Türkiye bitki varlığının 2 bin 460 türle yüzde 28?ini oluşturan Doğu Karadeniz, pek çok ülkenin sahip olduğu toplam bitki türünden fazlasına sahiptir. Ancak böylesi gurur duyulacak doğal sistemlerin bozulmamış olduğu ve geleneksel yaşamın varlığını sürdürdüğü yörelerdeki mevcut yapı, su, kıyı, orman, yayla, mera gibi bozulmamış doğal kaynaklar ölçüsüz yatırımlar baskısı altındadır. Yıllardır yerleşme, tarım, yol ve plansız turizm gibi benzeri amaçlarla kullanım şekilleri değiştirilen doğal alanlar, son yıllarda enerji amaçlı olarak büyük bir baskı ile karşı karşıyadır. Doğal yaşlı ormanlar, alüvyonal ormanlar gibi çok değerli ekosistemlerin barındığı bölgede bugün nerdeyse üzerinde HES planlaması yapılmamış akarsu kalmamış durumdadır.
Bu kapsamda yapılan uygulamalar; sadece ekolojik değil sosyal ve ekonomik anlamda da geri dönülemez zararlar verecek düzeydedir. Kaldı ki, HES projelerinde yerel halk ve ekolojik öğelerin neredeyse göz ardı edilmesi ya da halkın su ihtiyacının, enerji yatırım taleplerinin yanında adının bile anılmaması, toplumda büyük bir infial yaratan en belirleyici sorundur.
Ülke sathında çok az sayıdaki bazı HES projelerini hariç Doğu Karadeniz?de planlanan HES?ler yaşamsal ve toplumsal maliyetleri hesaplanmamış projelerdir. Bölgenin gelecekteki tek teminatı; sahip olduğu doğal kaynaklar ve güzellikler nedeniyle ?Ekoturizm? yani doğa temelli turizmdir. Şu ana kadar yapılan HES imalatlarından kaynaklanan doğal alan tahribatları siyah-beyaz netliğinde gösteriyor ki, bölgede planlanan enerji yatırımlarının yaklaşık onda birinin bile yapılması durumunda, bölgedeki doğa temelli turizm faaliyetlerinin sürdürülemez olacağı açıktır. Oysa iklim değişikliliğinin turizmi de etkileyeceği, sıcaklık artışının Akdeniz?e olan talebi azaltacağı ve talebin kuzey bölgelere yöneleceği sıradan bir bilgi durumundadır. Yıldan yıla yükselen doğa turizmi talebine hazırlıklar yapılıp ekoturizmin alt yapısı hazırlanıyor olmalıyken, doğanın en önemli yatırımları zalimce tahrip edilmektedir.
Eğer bir vadi enerji üretim yeri olarak hizmet veriyor ise turizm merkezi olması söz konusu olamaz. Doğa temelli turizm görsel kaliteye ve doğal değerlerdeki korunmuşlukla büyüyebilir. Cebri borular, tünellerden çıkarılan milyon metreküplük taş yığınları, suyu olmayan dere yatakları ve HES yapıları, binlerce demir direkle, kilometrelerce kablolu gökyüzü turizm için asla cazibe unsurları olmaz.
Bunların yanı sıra yapılan HES inşaatları var olan sistemi bozacağı için yerel üretimi sağlayacak her türlü tarım ve hayvancılık yapılabilir ya da potansiyel olmaktan çıkacaktır. Çünkü ekoturizm yerel halk ve onun üretimi olmadan varlığını oluşturamaz.
M. MERMERTAŞ: HES?lerin mevcut ve gelecekteki çevresel ve sosyal etkileri neler olabilir?
K. KURİ: Doğu Karadeniz topografyanın genel durumu itibariyle, inşaat alanlarının çok sarp ve dik, vadilerin dar oluşu, HES?lerin imalatı sırasında özellikle de tünel yaklaşım ve yeni ulaşım yolları ile iletim tüneli ve kanallarının yapımı aşamasında ortaya çıkan bu hafriyat vadilerde depolanamamakta, en kolay yol olarak şevlerden aşağıya dökülmektedir.
Bu uygulama dereye kadar olan bölümdeki bitki örtüsünün tamamen yok olmasına, habitatların geniş alanlarda ayrılmasına/parçalanmasına, dere yatağının dolarak sucul sistemin de bozulmasına neden olmaktadır. Bu etkilerin yanında açılan şev aynaları ve yol altı şevlerin tahribi, heyelanları da tetikleyerek tahribatı ve hafriyat yükünü arttıracaktır.
Proje alanındaki inşaat ve habitat bölünmeleri nedeniyle beslenme ve üreme alanlarının tahribi, hayvan topluluklarının doğrudan zarar görmesi anlamına gelmektedir. Yıllardır süren inşaat, patlatma, iş makineleri ve taş kırma şantiyelerinin oluşturduğu yüksek toz miktarı, titreşim ve gürültüler, yaban hayvanlarını bu etkilerin olmadığı benzer başka alanlara yönlendirmektedir.
Öte yandan son yirmi yılda tatlı su balıkçılığının ülkemizde ve dünyada geldiği düzey ve oluşturduğu katma değer dikkate alındığında, dere ekosistemleri ile su miktarı ve kalitesinin, balıkçılık konusundaki potansiyelinin asla göz ardı edilemeyeceği ve mutlaka korunması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Cansuyu Yüzde 10 Değil Yüzde 40-60 Olmalı
M. MERMERTAÅž: Bir de can suyu sorunu var?
K. KURİ: HES projelerindeki en temel tartışma konusunu, derelerdeki su miktarının ne kadarının kullanılacağı oluşturmaktadır. Kadim su haklarının ve alışılagelmiş kullanımların değişeceği endişesi, özellikle yerel halkın HES?lere karşı ciddi direnç oluşturmasına neden olmuştur.
Telafi suyu (can suyu), hem ekolojik işleyişi kesintiye uğratmayacak hem de içme suyu, kullanma suyu ve varsa balık çiftliği ve sulama suyu ihtiyaçlarını da karşılayacak miktarlarda olmalıdır.
Buna göre ülkemizde Tennant (Montana) Yöntemi kullanılmakta ve bu yöntemde önerilen su miktarları dikkate alınmaktadır. Ancak bu yöntemde belirlenen su miktarı, kötü/çok kötü ekosistem kalite sınıfı için önerilen yüzde 10 miktarındadır. Oysa Doğu Karadeniz Bölümü Önemli Doğa Alanları sınıflamasında ve ulusal/uluslararası koruma sınıflarında en üst ölçülerde değerlendirilmektedir. Bu durumda bırakılacak telafi suyu miktarının en azından ?çok iyi? ve ?mükemmel? ekosistem kalitesine göre en az yüzde 40-60 sınırında olmalıdır.
Bırakılması önerilen cansuyu miktarının düşük olması, ekosistem su ihtiyacını gideremeyeceği gibi derelerin su rejiminde de büyük değişiklikler oluşturacaktır.
M. MERMERTAŞ: Çevresel Etkilerin Değerlendirilme sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
K. KURİ: NT-HES tesislerinin kurulması aşamasında istenen ÇED raporu sürecinin gerekli bilimsel içerik ve incelikte hazırlanmadan karara bağlanmaktadır. ÇED sürecinde sosyo-ekonomik sorunlar ve sonuçların irdelenmemesi, zaten ?matbu evrak? yapısında hazırlanan ÇED raporlarının en zayıf halkasını oluşturmaktadır. Yapılmakta olan HES projelerinden en fazla etkilenecek olan halkın, doğrudan ya da dolaylı ne ölçüde etkileneceği, demografik yapıda beklenen değişimler, bu etkilerin nasıl ortadan kaldırılacağı ile ilgili gerçekçi hiçbir değerlendirme bulunmamaktadır.
Elektrik iletim hatları ise ÇED süreci bir yana gündemde bile değildir. Oysa bu hatların geçirilmesinde büyük bir orman tahribatı yapılacağı ve bu alanda ağaçların yeniden büyümesine izin verilmeyeceği bilinmektedir. Enerji hatları için yaptırılacak ÇED raporları olumsuz çıkarsa işletme hizmete girmeyecek midir?
M. MERMERTAŞ: Sonsöz olarak ne söylemek istersiniz?
K. KURİ: Doğal kaynakların korunması ve yönetimine yönelik çalışmaların, kalkınmanın engeli olarak algılanması yerine, uzun vadeli ve dengeli kalkınmaya yaptığı katkılar değerlendirilmeli. Ülkemizin doğa koruma politikaları ve kalkınma politikaları birlikte değerlendirilerek mevcut zıtlıklar ya da eksiklikler tartışılmalı, bazı korunan alanların başta su sağlama olmak üzere yakın çevresine yaptığı katkılar göz ardı edilmemelidir.
Ekolojik olarak bir bütünlük arz eden, özellikle içme suyu kalitesi olarak üst düzeyde olan, biyolojik çeşitlilik varlığı yönünden diğer havzalardan belirgin bir üstünlük gösteren, görsel kalite olarak etkileyici ve turizm varış noktası olarak talep edilen görece bozulmamış Doğu Karadeniz, sadece HES amaçlı değil ekosistemi dönüştürecek büyüklükteki her türlü yatırımdan uzak tutulmalıdır.
Ve unutulmamalıdır ki, su insan hakkı olduğu kadar ekosistemin de hakkıdır.
Haber gazeteniz 'dan alınmıştır
Henüz yorum yapılmamış.