SPOR
Böyle gelmiş, böyle gitmemeli...
Trabzonspor Galatasaray?ı yenebilir miydi? Sahadaki görünüşe bakılırsa evet. Gerçekte ise hayır. Çünkü gelecek hafta bu ülkede Dünya?nın en büyük (!) derbilerinden biri oynanacak ve ismi malûm iki takımın arasındaki puan farkının, heyecanı azami düzeye çıkaracak miktarda olması gerekiyor. Öyle olmalı ki, derbi daha yüksek bir fiyata pazarlanabilsin.
Follow @dusuncemektebi2
Senaryo hiç değişmiyor. Eğer Trabzonspor kendi bünyesinde ürettiği bunalımlar sayesinde kayıp pozisyonundaysa kimse ilişmiyor. Yok, bunalım munalım dinlemeden ?büyüklerin? tekerine çomak sokma emareleri gösterirse büyük birader derhal devreye giriyor. Olan biteni de gözünün önüne fanatizm perdesi çekilmemiş herkes görüyor, fakat değişen hiçbir şey olmuyor.
Bu neden böyle? Çünkü ülke fakir, futbol pastası taliplerin hepsine yetmiyor. (Yetse bile adalet olacağından fena halde kuşkuluyuz ya, biz yine de iyimser olmaya çalışalım) Pastayı mümkün mertebe büyütmek de hep birlikte seyrettiğimiz gölge oyununu olabildiğince büyütmekten geçiyor. Bunu görmek zor değil: 1996 sonrası Beşiktaş?ın sadece iki şampiyonluğu bulunuyor. Kalanını ise diğerleri kendi aralarında paylaşmış vaziyette. Çünkü öteki ikisi daha iyi müşteri. Bu sonuç kendi başına gerçekleşmiş olamaz. Tesadüf hiç olamaz.
Trabzonspor bu cendereden kurtulabilir mi? Elbette, ama bu ha deyince olmaz. Karanlığa ettiğiniz küfürler ne kadar yakası açılmadık, ne kadar güneş yüzü görmemiş olursa olsun hiçbir işe yaramaz. Yarı kuş diliyle bir ip ucu vereyim: Cem Papila vak?asından hemen sonra Trabzonsporlular hakemliğe birden bire büyük bir ilgi gösterselerdi, aradan geçen 4 seneden fazla zamanda şimdi yeşil sahalarımızda daha fazla miktar ve oranda adalet dağıtılır olurdu. ?Onlar? kimin şampiyon olacağı, kimin Milli Takım?da oynaması ve/veya görev yapması gerektiği konusunda yurdum insanını uyutma vazifesini yapmak üzere televizyon ekranlarında, gazete köşelerinde papatya falı açarken bu gelişmenin farkında bile olmazlardı muhtemelen. Yeterince anlaşılmıştır sanırım.
Trabzonsporlular ağaca bakmaktan ormanı göremiyor. Birilerinin gitmesi ya da gelmesiyle hiçbir şey düzelmez, düzelmiyor da. Kısa vadede doğru adamlar iş başına gelse de, Türkiye?nin en iyi futbol oynayan takımı kurulsa da Trabzonspor yolun bir yerlerinde görünmez duvarlara çarpıveriyor ve işin kötüsü, her seferinde bu başına ilk kez gelmiş gibi tepki gösteriyor. Halbuki bu bir değil iki değil. Her zaman böyle. Bir sürü örnek sayılabilir ama gerek yok, sinirlerimizi hırpalamaktan başka bir şeye yaramaz şimdi.
Artık büyük resmi masaya şöyle güzelce masaya yayıp, üzerinde adam akıllı düşünerek kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapmamız lazım. Konunun ayrıntıları köşe yazısının hacim ve derinliğini aşar. ?Buradaki ?biz? kimdir? Bu işleri kim yapacak?? diye sorarsanız, Trabzonspor?un sivil inisiyatifleri derim. Ortada öyle bir şey olmadığını mı düşünüyorsunuz? (Ki ben var olduğunu düşünüyorum) O zaman önce onları inşa etmekle işe başlayacaksınız. Yoksa göz açıp kapayıncaya kadar geçecek olan on sene, yirmi sene sonra yine aynı şekilde feryat ederiz de yine kimseciklere bir şey olmaz. Daha kötüsü, belki ortada feryat edilecek bir durum bile kalmaz. Bilmem anlatabildim mi?
Senaryo hiç değişmiyor. Eğer Trabzonspor kendi bünyesinde ürettiği bunalımlar sayesinde kayıp pozisyonundaysa kimse ilişmiyor. Yok, bunalım munalım dinlemeden ?büyüklerin? tekerine çomak sokma emareleri gösterirse büyük birader derhal devreye giriyor. Olan biteni de gözünün önüne fanatizm perdesi çekilmemiş herkes görüyor, fakat değişen hiçbir şey olmuyor.
Bu neden böyle? Çünkü ülke fakir, futbol pastası taliplerin hepsine yetmiyor. (Yetse bile adalet olacağından fena halde kuşkuluyuz ya, biz yine de iyimser olmaya çalışalım) Pastayı mümkün mertebe büyütmek de hep birlikte seyrettiğimiz gölge oyununu olabildiğince büyütmekten geçiyor. Bunu görmek zor değil: 1996 sonrası Beşiktaş?ın sadece iki şampiyonluğu bulunuyor. Kalanını ise diğerleri kendi aralarında paylaşmış vaziyette. Çünkü öteki ikisi daha iyi müşteri. Bu sonuç kendi başına gerçekleşmiş olamaz. Tesadüf hiç olamaz.
Trabzonspor bu cendereden kurtulabilir mi? Elbette, ama bu ha deyince olmaz. Karanlığa ettiğiniz küfürler ne kadar yakası açılmadık, ne kadar güneş yüzü görmemiş olursa olsun hiçbir işe yaramaz. Yarı kuş diliyle bir ip ucu vereyim: Cem Papila vak?asından hemen sonra Trabzonsporlular hakemliğe birden bire büyük bir ilgi gösterselerdi, aradan geçen 4 seneden fazla zamanda şimdi yeşil sahalarımızda daha fazla miktar ve oranda adalet dağıtılır olurdu. ?Onlar? kimin şampiyon olacağı, kimin Milli Takım?da oynaması ve/veya görev yapması gerektiği konusunda yurdum insanını uyutma vazifesini yapmak üzere televizyon ekranlarında, gazete köşelerinde papatya falı açarken bu gelişmenin farkında bile olmazlardı muhtemelen. Yeterince anlaşılmıştır sanırım.
Trabzonsporlular ağaca bakmaktan ormanı göremiyor. Birilerinin gitmesi ya da gelmesiyle hiçbir şey düzelmez, düzelmiyor da. Kısa vadede doğru adamlar iş başına gelse de, Türkiye?nin en iyi futbol oynayan takımı kurulsa da Trabzonspor yolun bir yerlerinde görünmez duvarlara çarpıveriyor ve işin kötüsü, her seferinde bu başına ilk kez gelmiş gibi tepki gösteriyor. Halbuki bu bir değil iki değil. Her zaman böyle. Bir sürü örnek sayılabilir ama gerek yok, sinirlerimizi hırpalamaktan başka bir şeye yaramaz şimdi.
Artık büyük resmi masaya şöyle güzelce masaya yayıp, üzerinde adam akıllı düşünerek kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapmamız lazım. Konunun ayrıntıları köşe yazısının hacim ve derinliğini aşar. ?Buradaki ?biz? kimdir? Bu işleri kim yapacak?? diye sorarsanız, Trabzonspor?un sivil inisiyatifleri derim. Ortada öyle bir şey olmadığını mı düşünüyorsunuz? (Ki ben var olduğunu düşünüyorum) O zaman önce onları inşa etmekle işe başlayacaksınız. Yoksa göz açıp kapayıncaya kadar geçecek olan on sene, yirmi sene sonra yine aynı şekilde feryat ederiz de yine kimseciklere bir şey olmaz. Daha kötüsü, belki ortada feryat edilecek bir durum bile kalmaz. Bilmem anlatabildim mi?
Henüz yorum yapılmamış.