Şalpazarlılar ve Ağasarlılar Çoştu
Şalpazarı Dernekler Federasyonu?nun en önemli etkinliklerinden olan Otçu şenliği bu yıl 15 ? 16 Haziran da Gebze-Mollafenari-Denizli köyü piknik alanında gerçekleştirildi. 7 bin Şalpazarlı ve Ağasarlı Bursa, Gebze, Kocaeli ve Yalova gibi İstanbul!dan gelerek şenliğe katıldılar.

ŞALFED ? OTçU ŞENLİKLERİ YAPILDI...
Şalpazarı Dernekler Federasyonu?nun en önemli etkinliklerinden olan Otçu şenliği bu yıl 15 ? 16 Haziran da Gebze-Mollafenari-Denizli köyü piknik alanında gerçekleştirildi. 7 bin Şalpazarlı ve Ağasarlı Bursa, Gebze, Kocaeli ve Yalova gibi İstanbul!dan gelerek şenliğe katıldılar.
DO?DU?UMUZ VE DOYDU?UMUZ YERLER?
Doyduğu yerde yaşamaya çalışıp fakat doğduğu yeri unutmak istemeyen insanlar olarak kuru kalabalığın ötesinde, bir şeyler yapabilme gayreti gösteren topluluğun sorumluluğunu taşımak bir hayli zordur. Bir zamanlar ana babaların tanışıp, görüştüğü kader birliği yaptığı insanların çocukları gurbette yalnızdır. Bunların yalnızlık hissi ile yaşam mücadelesi vermesi ötesinde biz yeni nesillerin, ana babalarının birbirlerini tanıdığını bilmeden yaşama çabasıyla bizim gibi ülkenin diğer diyarlarından gelen insanlar ile ortak noktalar bularak bulma zorunluluğu hissederek yeni bir hüviyet girdabında boğuşurken dayanışma ihtiyacı bir sığınak olarak çıkar. Kanunların el verdiği ölçüde bir araya gelerek topluca düşünme topluca karar verme tek ses olabilme gayreti gösterme ve ömrümüzü hayatımızın kolaylaştırma çabası verilirken birlikteliğin önemi daha çok anlaşılıyor. Yaşanılan bölgeye yabancılaşmamak ve gelinen bölgeyi unutmamak var olan bu iki olguyu doğru yorumlayarak yaşam mücadelesi vermek beraberliğin ihtiyacını hissedildiği noktadır. Yaşanılan bölgede varlığını kabul ettirebilmek için en başta kendini iyi tanımak ve çok iyi tanıtmak gerekmektedir. Nefes alabilmenin bizim tek elimizde olmadığını bu hakkın bütün canlılar içinde var olduğunu fakat bizim aldığımız nefesin tasarruf ununda bizim elimizde olduğunu anlatılarak diğerlerine benimsetebilmesi için birlik ve beraberlik gerekmektedir. Bu düşünceleri özümsemek ve diğeri denilenin diğeri olmadığını aslında bir tümün parçaları olduğunu bilmek ve diğer parçayla da bu bilgileri paylaşmak gerekir.
UZUN SOLUKLU ÇALIŞMALAR
1992?li yıllardan itibaren bu birliktelik düşünceleri resmiyet kazanmaya başlamıştır. Önce köyler bazında dernekler kurularak insanlarımız bir araya toplanılmaya çalışılmıştır. Uzun yıllar özlemi duyulan dayanışma düşünceleri hayat bulmuş ve insanlarımızın ruh dünyalarına girerek onları özlem boyutunda kalmaktan kurtarmışlardı. Yaşadıkları bölgeye adapte olmalarına yardım etmenin yanında çok daha önceki yapılanları hatırlayıp yeniden o güzellikleri yaşamalarına öncülük etmeye başlamışlardı. Özveri ile çalışan yönetici arkadaşların verilen kamuoyu desteği ile çalışma şevki daima yüksek tutularak oluşturulan güzel etkinlikler hep birlikte sahiplenilerek başarılı çalışmalar devam ettirilmiştir. Belli aralıklarla yapılan kongrelerle çalışan arkadaşlar gerektiğinde değiştirilerek görev yapan insanların sayısı artırılmış ve taşınan yükün ağırlığı hafifletilmiştir. Benlik duygusundan çok biz olmak birlikte olmak duygusu benimsetilmiş ve katılım yüzdeleri artırılmıştır. Bu yorucu yolculuk maddi olsun manevi olsun birçok fedakârlık gerektirse de sonunda elde edilen kazanımların paylaşımı mücadele aşamasının yorgunluğunu unutturmuştur. Sonraki çalışmalar için ateşleyici rol üstlenmiştir.
İSTANBULDA YAŞAMAK ? DAYANIŞMAK
1994?lü yıllara girilirken diğer köylerimizde dernekler kurduğu fark edilince beraber hareket etme ihtiyacı hissedilmiştir. O zamanki yönetici arkadaşlarımız ve şuanda bile hala beraber çalıştığımız insanlar üzerlerine düşen görevi başarıyla yerine getirerek resmi olmasa da üst kurul adıyla birlikteliğimizi sürdürdük. Yıllarca başarılı faaliyetler gerçekleştirdik ve ilçemizin ülke çapında tanınmasını sağladık. Üyelerimizin güveni ve yapılan faaliyetlere katılım oranının yüksek oluşu çalışan arkadaşların şevkini artırmasının yanında sonraki hedefler için destek sağlamıştır. Her ne kadar resmi bir kuruluş olmasa da üst kurul olarak birçok başarılara imza atılmıştır. Destek veren dernek üyelerimiz köy ayrımı yapmadan ilçe için diyerek çalışmalara iştirak etmişler daha sonraları bu çalışmaları ilimiz içinde sürdürmüşlerdir. Sonunda çıkarım ne olur diye düşünmeden köylüsü komşusu ilçesi ili ve ülkesi için bir şeyler yapabilme gayreti göstererek diğer insanlara örnek olmanın yanında takdirlerini de kazanmışlardır. Genlerinde var olan ta Asya?nın ortalarında oluşturdukları örf ve adetlerinin yüzyıllar geçmesine rağmen yaşamlarına uyarlama gayreti ile biz yeni nesillere aktarmışlardır. Çağımızın baş döndürücü teknolojik gelişmeleri karşısında yok olmaya yüz tutan birçok değerlerimizi asimile olmaktan kurtararak günümüzün gereklerini de yerine getirerek insanlarımızın gönlünde gözünde yeniden yaşatma çabası bu üst kurulun resmileşmesini sağlamıştır. Kanunlarda da yapılan yeni düzenlemelerle birlikte derneklerimiz birleşerek 2005 yılında federasyon çatısı altında toplanmışlardır. Bu ülke genelinde ilçe bazında kurulan ilk dernekler federasyonu olması ötesinde tüzüğü gereği amaçları doğrultusundaki hedeflere koşan ve arkasında binlerce yöre insanının desteğini bulan oluşum ilçemiz ilimiz ülkemiz için var olan imkânlarını kullanmaktan kaçınmamaktadır. Üyemiz olan 11 derneğin verdiği destekle yöre insanımız be İstanbul da ki üyelerimiz için çeşitli faaliyetlerde bulunuyoruz.
ATALARIMIZDAN YADİGÂR GELENEKLER?
Atalarımız Asya?nın ortalarında iken göçebe bir hayat sürdürüyorlardı bu gelenek yerleşik hayata geçildikten sonra da terk edilmemiştir. 1071 Malazgirt savaşından itibaren Anadolu?yu yurt edinirken bile yaşam standartlarımız Asya steplerindeki gibi sürdürülmüştür. 15. yüzyıldan itibaren yerleşik hayata geçen ecdadımız konakladıkları köylere kışlak diyorlardı. Baharla birlikte mezralara çıkılarak otların olgunlaşması beklenir. Daha sonra yaylalara çıkılır hayvanlar otlatılır ve kış hazırlıkları yapılırdı. Sonra yine güzlek denilen mezralara dönülür kış girer iken de köylere inilirdi. Bu köy ve yayla arasındaki tur göçebe özleminden kaynaklansa da bir yaşam biçimi olarak günümüzde de yaşantımızdaki yerini almıştır. Yaylalara yerleşildikten sonra köylerde ekilen tarlaların bakımı için geri dönülür ekinlerin sıkı alınır dipleri alınır ve yabani otları temizlenirdi. Tarlalarda otların temizleme işi yapıldığından dolayı bu çalışmayı yapanlara otçular denilirdi. Tarlalardaki otları temizleme görevi bitince hep birlikte oyunlar ve çalgılar eşliğinde yaylalara dönülür yaylalardaki obalarda oturan insanların ihtiyaçları için pazarlar kurulur ve şenlikler yapılırdı. Halen aynı heyecan ile bu etkinlikler devam etmektedir.
KÖKLERİMİZ.. NEREDEN GELİYORUZ?.
Çok geniş bir coğrafyaya Türk damgasını vuran özellikle Karadeniz kıyılarında silinmez bir şekilde taşa toprağa adını yazdıran hareketli bir Türk boyu olan Çepniler Oğuzların 24 boyundan birisidir. Giresun dan Batum?a kadar uzanan Doğu Karadeniz yöresini yurt edinmişlerdir. Oğuz elinin üçok kolundan olan Gökhan ın 4 oğlu Bayındır Peçenek Çavundur ve Çepni?dir.Çepinin kelime anlamı nerede düşman görürse savaşır manasındadır.Oğuzlar Orta Asya da 11. yy başlarında İslamiyet i kabul etmişlerdir.Mavera Ün nehir de yaşarlar iken komşuları Oğuzlara Türkmen adını vermişlerdir.13. yüzyıldan itibaren Türkmen adı Oğuz ismini almıştır 1071 Malazgirt savaşında Alparslan?ın ordusundaki boyların arasında Anadolu?ya giren Çepniler ülkenin çeşitli yörelerine yerleşmişlerdir. 1200?lü yılların sonlarına doğru Selçuklukların burhanlı bir döneminden faydalanmak isteyen Trabzon Rum Devleti hükümdarı Giorgi önemli bir ticaret merkezi olan Sinop?u almak istemiş fakat karşılarında Çepni Türklerini bulmuşlardır. Rum Devletini denizde mağlup eden Çepniler Doğu ya doğru ilerleyerek buraları fethetmişlerdir. Orduyu fetheden Çepni beylerinden Bayram Beyin torunu Süleyman Bey de Giresun?u fethetmiştir. 14. yy? da Kelkit vadisinde kalabalık bir topluluk olarak yaşayan Çepniler Hurşit boyunca ilerleyerek buraları yurt edinmişlerdir. İran?da kurulan Sefevi?ler zamanında ülkeden çıkarılan 100 bin dolayındaki Çepni grupları da diğer Çepnilerle birleşmişlerdir. Çepnilerin Doğu Karadeniz in Türkleşmesinde önemi büyüktür. 15. yüzyılın ortalarında tamamen yerleşik hayata geçerek tarı(darı) ekmeye başlamışlardır 16.yüzyılın sonlarında başlayan ve 17. yüzyıllarda da devam eden birçok isyan sebebi ile devletin otoritesi çok zayıflamıştır. 18 yüzyıllarda birçok derebeyi türemiş ve aralarında kanlı çatışmalar vuku bulmuştur. Bu yıllarda Çepniler Tirebolu Görele Vakfıkebir Şalpazarı ve Kürtün yörelerinde iskân etmektedirler. Akhisar deresinden başlayıp garp?a doğru uzanan 29 Çepni köyü bulunmakta idi dedelerimizin yaşadığı bu köyler çoğalarak günümüze ulaşmış ve bizlerin vatanını oluşturmuştur. İlçemiz Akhisar (Ağasar) deresi vadisinde kurulmuştur. 138 km2 yüz ölçümlü ilçemizin doğusunda Tonya batısında Görele (Giresun) kuzeyinde Beşikdüzü güneyinde Kürtün (Gümüşhane) bulunmaktadır.
YOZLAŞMADAN SÜRDÜRÜLEN KÜLTÜRÜMÜZ..
Yöre halkı ince keten bezi ile şal-şayak dokur ve bunlardan yapılı giysileri giyerlerdi. Saf yünden yapılan Farsça da Şar denilen bu elbiselerin alınıp satıldığı yer anlamında Şalpazarı (Şar yeri) zamanımızda Şalpazarı olarak ilçemizin adını almıştır.
İlçemiz Osmanlı döneminde Trabzon sancağı Görele kazasına bağlı iken 1798 tarihindeki ferman ile Trabzon sancağına bağlı Vakfı Hatun iye?ye (Vakfıkebir) bağlanmıştır. 1914 yılında Vakfıkebir kazasına bağlı nahiye haline getirilmiştir. 1987 yılındaki çıkarılan kanunla ilçe olmuş ve 1988 yılında belediye teşkilatı hizmete girmiştir.
İlçenin genel nüfusu 2000 sayımına göre 23390?nı ilçede 37000 civarında ilçe dışında bir nüfusa sahiptir. Bu nüfusun 7591?i ilçe merkezinde 5134?ü Geyikli beldesinde geriye kalan 10675?i ise köylerde yaşamaktadır. Yetiştirilen ürünlerin ticari bir getirisi yoktur. Bu yüzden insanların %35 i gurbet illerde yaşamaktadır. Okuma yazma oranı %95 dir ve okuma yazma bilmeyenlerin çoğu 60 yaşın üstündedir. İlçe merkezi ve Geyikli beldesinde belediye teşkilatı mevcuttur. İlçe?nin 6 Geyikli beldesinin 3 mahallesi toplam 23 köy bulunmaktadır ve en uzak köy 26km mesafede olmakla birlikte toplam 270km lik yolun 10km si asfalt 6.2km lik kısmı beton ve geri kalan kısmı ise stabilize dir. Arazinin dağlık ve engebeli oluşu yöre insanının bütün hayatına etki etmiştir. Yapılan tarım hayvancılık ve mimari dahi bu şartlara göre düzenlenmiştir.
İlkbahardan sonbahara kadar yapılan yayla şenlikleri sırası ile şunlardır. Acısu (Mayısın ilk pazarı) Kadırga (Temmuz 14 den sonraki Cuma) Alaca Dağı (Temmuz 14 den sonraki Pazar ) Sis Dağı (Temmuz 14 den sonraki 2. cumartesi) Ağa Konağı (ağustos ilk Pazar ) İzmiş (ağustos son Pazar)olmak üzere gurbetteki insanlar ile beraber büyük bir coşku ve heyecan ile kutlanmaktadır.
Henüz yorum yapılmamış.